عربي English עברית Deutsch Italiano 中文 Español Français Русский Indonesia Português Nederlands हिन्दी 日本の
Knowing Allah
  
  

   

Burada imamların sözlerinden vakıf olabildiklerimizi vermemiz faydalı olacaktır. Onları taklid edenlere, hatta mertebe bakımından onlardan alt derecede olanları körükörüne taklid edenlere ve onların sözlerine ve mezheplerine gökten inmiş gibi tutunmuş olanlara umulur ki bir nasihat ve hatırlatma olur. Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Size Rabbinizden indirilmiş olana tâbi olun. Onun dışında velilere (dostlara) tâbi olmayın. Ne de az hatırlıyorsunuz (öğüt alıyorsunuz).[1]

1- Ebû Hanife

Bunların ilki İmam Ebû Hanife Numan b. Sabit'tir. Mezhebinden olanlar ondan çeşitli söz ve ifadeler nakletmişlerdir. Hepsi de tek bir şeye götürmektedir ki, o da şudur: “Hadisi esas almak, ona muhalif olan görüşleri terk etmek vaciptir.”

1. Hadis sahih olduğunda, benim mezhebim hadistir.[2]

2. Bir kimsenin nereden aldığımızı bilmeden bizim sözümüzü alması (onunla amel etmesi) helal olmaz. Bir rivâyette de:

“Benim delilimi bilmeyen bir kimsenin sözlerimle fetva vermesi haramdır.”

“Çünkü biz beşeriz. Bugün bir söz söyler, yarın ondan geri dönebiliriz.”[3]

Diğer bir rivâyette de:

“Dikkatini çekerim ey Yakub (Ebû Yusuf)! Sakın ola ki, benden duyduğun her şeyi yazayım deme. Çünkü ben bugün bir kanaat bildirir, yarın ondan vazgeçebilirim. Yarın da bir kanaat bildirir, öbür gün vazgeçebilirim.[4]

3. Allah'ın kitabına ve Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hadislerine muhalif bir söz söylersem, sözümü terkedin.[5]

2- İmam Malik b. Enes

İmam Malik ise şöyle demektedir:

1. Ben bir beşerim, isabet eder, hata da ederim. Benim görüşlerime bakın; Kitap ve sünnete uyanları alın, Kitap ve sünnete uymayanların hepsini terkedin.[6]

2. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-dışında her insanın sözlerinin bir kısmı alınıp, bir kısmı terk edilebilir. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-ise müstesnadır.[7]

3. İbn Vehb diyor ki: İmam Malik'e, abdest alırken ayak parmaklarının arasını tahlil (el parmaklarıyla arasına su ulaştırma) meselesi sorulduğunda şöyle dediğini duydum: “Bunu yapmak vacip değildir.” İnsanlar gidinceye kadar sustum. Sonra ona dedim ki: “Bu hususta elimizde varid olan bir sünnet var.” Dedi ki: “Nedir bu?” Dedim ki: “Bize Leys b. Sa'd, İbn Lehia ve Amr b. Haris anlattı ki, Yezid b. Amr el-Meafirî'den, (o da) Ebû Abdurrahman el-Habelî'den, (o da) el-Müstevrid b. Şeddat el-Kureşî'den dedi ki: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in serçe parmağıyla ayak parmaklarının arasını ovaladığını gördüm.” Dedi ki: “Bu güzel bir hadistir, şimdiye kadar da duymuş değilim.” Sonraları bu mesele tekrar sorulduğunda, insanlara böyle yapmalarını emrettiğini gördüm.[8]

3- İmam Şafiî

İmam Şafiî'ye gelince bu hususta ondan nakledilenler daha çok ve daha da güzeldir.[9] Şafiî mezhebine tâbi olanlar da bununla daha çok amel etmişlerdir. Bu sözlerden bazıları şunlardır:

1. Rasûlullah’ın -sallallahu aleyhi ve sellem-sünnetlerinden bazılarının ulaşmadığı veya kaybolmadığı hiç kimse yoktur. Söylediğim her söz ve koyduğum her asıl, şâyet Rasûlullah’ın -sallallahu aleyhi ve sellem-bir sünnetiyle aykırılık arzediyorsa, uyulacak Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sözüdür. O ayrıca benim de sözümdür.

(Hakim, İmam Şafiî'den kendi senediyle muttasıl olarak rivâyet etmiştir. İbn Asakir'in “Tarih-u Dımeşk”ında da böyledir. (15/1/3) “İ'lâmu'l-muvakkiîn” (2/363-364) ve “el-İkâz”, s.100)

2. Müslümanlar, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünneti ortaya çıktıktan sonra, bir kimsenin o sünneti başka birinin sözü için terketmesinin helal olmayacağı hususunda icma etmişlerdir.[10]

3. Kitaplarımda Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünnetine muhalif birşey bulursanız, Rasûlullah’ın sünnetiyle amel edin benim sözlerimi terkedin. Başka bir rivâyette de: “Ona tâbi olun ve başka hiç kimsenin sözüne iltifat etmeyin.”[11]

4.         Hadis sahih olduğunda benim mezhebim o hadistir.[12]

5. Sizler[13] hadisleri ve ricali benden daha iyi bilirsiniz. Eğer hadis sahih olursa onu bana da söyleyin. Kufeliler, Basralılar ve Şamlılar rivâyet etsin farketmez, eğer sahih ise ben onlara giderim.

6.  Nakil ehline göre (hadis âlimleri), hakkında Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sahih hadis bulunan her meselede muhalif görüşlerimden hayatımda da, öldükten sonra da vaz geçmişimdir.”[14]

7. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sahih bir hadis olduğu halde benim ona muhalif bir söz söylediğimi görürseniz, bilin ki, aklım başımdan gitmiştir.[15]

8. Ben bir söz söyler de, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sözüme muhalif sahih bir hadisi varsa, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hadisi (amel etmekte) evladır, beni taklid etmeyin.[16]

9. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den gelen her hadis benim sözümdür, benden duymamış olsanız bile!...[17]

4- İmam Ahmed b. Hanbel

İmam Ahmed'e gelince; imamlar arasında hadisleri daha çok toplayan ve bunlara bağlanan odur. Öyle ki “fer’î konuları ele alan kitapların telif edilmesini hoş görmezdi.”[18] Bundan dolayı şöyle demektedir:

1- Beni taklid etmeyin, Malik’i de, Şafiî'yi de, Evzaî ve Sevrî'yi de taklid etmeyin. Onlar nereden aldılarsa siz de oradan alın.”[19] Başka bir rivâyette: “Dininde bu kimselerden kimseyi taklid etme, Rasûlullah ve sahâbîlerinden varid olan ne ise onu al. Sonrasındaki tabiînlerde ise kişi muhayyerdir.”

Bir defasında da şöyle demiştir:

“İttiba, kişinin, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e ve sahâbîlere tâbi olmasıdır. Ancak tabiînden sonra kişi muhayyerdir.”[20]

2- Evzaî'nin görüşü, Malik'in görüşü, Ebû Hanife'nin görüşü... Bunların hepsi birer görüştür. Bana göre de hepsi eşittir. Delil ise ancak rivâyetler (hadisler)dir.[21]

3. Kim Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hadisini reddederse, o helak olacağı bir uçurumun kenarındadır (demektir).[22]

İşte, hadislere sarılmayı emretme, basiretsiz bir şekilde taklidi nehyetme hususunda imamların söyledikleri bunlar. Bunlar öyle açık ifadeler ki hiçbir tevil veya münakaşayı kaldırmaz. Kaldı ki sünnette sabit olana sarılan kişi, -imamların bazı sözlerine muhalif de olsa- onların mezheplerinden ve yollarından ayrılmış olmaz. Bilakis o hepsine tâbi olmuş, kopması mümkün olmayan sağlam kulpa tutunmuş olur. Ancak onların sözlerine muhalif olan sünnetleri terkeden kimse böyle değildir. Böyle biri onlara isyan etmekte ve biraz önce onlardan nakletmiş olduğumuz sözlerine muhalefet etmektedir. Allah Teâlâ da buyuruyor ki:

Rabbine yemin olsun ki, aralarındaki anlaşmazlıklarda seni hakem seçip sonra da verdiğin hükme içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamıyla boyun eğmedikçe, iman etmiş olmazlar.”[23]

Yine buyuruyor ki:

Onun emrine muhalefet edenler başlarına bir musibet gelmesinden veya acı bir azaba uğramaktan sakınsınlar.”[24]

Hafız İbn Receb -Allah ona rahmet etsin- diyor ki:

“Kendisine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in emrinin ulaştığı her kişinin yapması gereken; bunu ümmete beyan etmek, onlara nasihat edip bu emre tâbi olmaları için çalışmaktır. İsterse bu, ümmette büyük bir zatın görüşüne ters olsun. Çünkü Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in emri, hata ederek muhalefet eden büyük bir zatın sünnete aykırı emrinden tazim edilmeye ve uyulmaya daha layıktır (hak sahibidir). İşte bu itibarla sahâbîler ve onlardan sonra gelenler sahih sünnetlere muhalefet edenleri tenkid etmişlerdir. Bazen belki de tenkidlerinde kaba ifadeler de kullanmışlardır.[25] Ondan nefret ettikleri için değildir bu. O bilakis o sevdikleri ve saygı duydukları biridir. Ancak ne olursa olsun, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i daha çok sevmektedirler. Onun emri de bütün mahlukatın emrinin üstündedir. Eğer Rasûlullah’ın emri ile bir başkasının emri çelişirse, Rasûlullah’ın emri öne alınmalı ve ona tâbi olunmalıdır. Onun emrine muhalif olana duyulan saygı, Rasûlullah’ın emrine tâbi olmaya engel teşkil edemez. Her ne kadar o kişi hatasında bağışlanmış olsa da.[26] Kaldı ki, o bağışlanmış olan zat, Rasûlullah’ın muhalif emri kendisine geldiğinde kendi görüşüne muhalefet edilmesine itiraz da etmez.[27]

Derim ki: Buna nasıl edecekler ki?! Değil mi ki, onlar bunu tâbilerine emretmişler ve onlara sünnete muhalif sözlerini terketmeyi gerekli kılmışlardır. Hatta İmam Şafiî tâbilerine, kendisi onu almamış olsa bile sahih sünneti ona nispet etmelerini emretmiştir. Bu yüzden İbn Dakik el-İyd teker teker ve toplu olarak dört imamdan herbirinin sahih hadislere muhalif olan görüşlerini topladığı tek ciltlik büyük eserinin mukaddimesinde şöyle demiştir:

“Bu meseleleri müçtehid imamlara nispet etmek haramdır. Mukallid fakihlerin de bunları bilmeleri gerekir ki, bu görüşleri onlara nispet ederek, onlara iftira etmesinler.”[28]

 

 

 



[1]        A'raf 3

[2]        İbn Abidin, Hâşiye (1/63), Resmul-Müfti (İbn Abidin'in risalelerinden biridir) 1/4'te, Şeyh Salih el-Fellâni İkaz'ul-Himem (s.62)'de nakletmişlerdir. Ayrıca İbn Abidin Şerhu'l-Hidaye'de İbnu'l-Humam'ın hocası İbnu'-Şahna el-Kebir'den şunu nakleder:

"Eğer hadis sahih olur da, mezhebe  muhalif olursa hadisle amel edilir. Bu da onun mezhebi olur. Hadisle amel etmekle de kişi Hanefi olmaktan çıkmaz. Çünkü Ebu Hanife'nin "Hadis sahih olursa benim mezhebim odur (hadistir)" sözü sahih bir yolla gelmiştir. "Nitekim İbn Abdilberr bunu Ebu Hanife ve başka alimlerden rivayet etmiştir."

Derim ki: Bu, ilimlerinin ve takvalarının kamil olmasının bir sonucudur. Çünkü burada bütün sünneti kuşatamadıklarına işaret etmişlerdir. Daha sonra geleceği üzere İmam Şafii bunu açık bir şekilde ifade etmiştir. Yani, bazen onlar kendilerine ulaşmamış bir sünnete muhalif görüş serdedebilirler. Böyle bir durumda bizlere, sünnete tabi olmayı ve bunu onların mezhebi olarak kabul etmeyi emretmişlerdir. Allah hepsine rahmet eylesin.

[3]        İbn Abdilberr, el-İntika fi fedaili's-selaseti'l-eimmeti'l-fukaha s. 145 İbnu'l-Kayyim İ'lamu'l-Muvakkıîn (2/309). İbn Abidin el-Bahru'r-Raik'in Haşiyesi (6/293). Resmu'l-Müfti (s. 29, 32). Şarani el-Mizan 1/55'de ikinci rivayetle. Üçüncü rivayeti ise: Abbas ed-Dûrî İbn Main'in Tarihinde (6/77/1) İmam Züfer'den sahih bir senedle rivayet etmiştir. Bunun benzeri sözlerde Ebu Hanife'nin talebeleri Ebu Yusuf, İmam Züfer, Afiye b. Yezid'den rivayet edilmiştir. (el-İkaz s. 52) İbnu'l-Kayyim, Ebu Yusuf'tan gelen rivayetin sahih olduğunu söylemiştir. (2/344). Ayrıca el-İkaz'ın ziyadelerinde (s.65) İbni Abdil-Berr ve İbnu'l-Kayyim'den rivayet edilmiştir.

Derim ki: Delillerini bilmeyenler hakkında söyledikleri bu ise, sözlerinin delile muhalif olduğunu bildiği halde delile muhalif fetva verenlerin durumu nedir acaba! Bu sözü iyice düşün. Çünkü bu tek başına körü körüne taklidi yıkmaya yeterlidir. Bundan dolayı bazı mukallidler Ebu Hanife'nin delilini bilmeden onun sözüyle fetva veremeyeceğini söylediğimde bunun Ebu Hanife'ye ait olduğunu reddetmektedir.

[4]        Derim ki: Bunun sebebi İmam çoğu zaman görüşlerini kıyasa dayandırmaktadır. Daha sonra daha güçlü bir kıyasa vakıf olur yahut Rasulullahtan konu hakkında bir hadis ona ulaşır, bunun üzerine onu alır ve eski görüşünü terkederdi. Şarani "el-Mizan" (1/62)'de özetle şunu söyler:

"İmam Ebu Hanife hakkında bizim gibi her insaflının kanaati şudur: Şayet o, şeriat tedvin edildikten hafızların şeriati toplamak üzere yaptıkları rihleler bittikten sonra yaşamış olsaydı ve bunlara ulaşsaydı, bunları esas alır yapmış olduğu her kıyası da terkederdi. O zamanda diğer mezheplerde az olduğu gibi kıyas, onun mezhebinde de az olurdu. Ancak onun döneminde şeriat tabiinler ve etbau't-tabin arasında köylerde ve şehirlerde dağınık bir halde olunca, mezhebinde kıyas diğer mezheplere oranlara -zarureten- daha çok olmuştur. Çünkü kıyas yaptığı meselede nass mevcut değildi. Diğer imamlar ise bundan farklıdır. Çünkü onların dönemlerinde hafızlar hadisleri cem işini bitirmişler ve onları tedvin etmişlerdi. Böylece hadisler birbirlerinin cevabı olmuşlardı. İşte kıyasın onun mezhebinde çok, diğerlerinin mezheplerinde az olmasının sebebi budur."

Bunun büyük bir kısmını Ebu'l-Hasenât en-Nafiu'l-Kebir s. 135'te nakletmiş ona izah eder ve destekler mahiyette talik yapmıştır. Dileyen oraya bakabilir.

Derim ki: Eğer bu Ebu Hanife'nin bazı sahih hadislere muhalefet etmiş olmadaki mazereti ise -kaldı ki bu kesinlikle geçerli bir mazerettir- o zaman bazı cahillerin yaptığı gibi ona ta'n etmek (tenkid edip eleştirmek ve eleştiride aşırı gitmek) caiz değildir. Bilakis ona karşı edepli olmak lazım gelir. Çünkü dinin korumasını yapan imamlardan bir imamdır. Dinin fer'i konuları hakkında ondan nice görüşler elimize ulaşmıştır. Ayrıca hata da etse, isabet de etse her halukarda ecrini alacaktır. Bunun yanında ona saygı duyanların, onun sahih hadislerle muhalif görüşlerine bağlı kalmaları da caiz değildir. Çünkü sözlerinde de beyan edildiği gibi bunlar onun mezhebi değildir. Bunlar bir vadide, diğerleri de bir başka vadidedir. Hak ise ikisinin arasındadır: "Rabbimiz bizlere ve iman etmede bizden önce gelen kardeşlerimize mağfiret et. Kalbimizde mü'min olanlara karşı en ufak bir kin bırakma. Rabbimiz sen raufsun, rahîmsin."

[5]        el-Fellâni, el-İkaz s.50. Ayrıca bunu İmam Muhammed'e de nispet etmiştir. Ardından şöyle demiştir:

"Bu ve benzeri sözler tabi ki müçtehid için değildir. Çünkü bu hususta onların sözlerine ihtiyacı yoktur. Bilakis bu mukallid için geçerlidir."

Derim ki: Şa'rani el-Mizan'da (1/26) bu söze binaen şunları söyler:

"Şayet imamın vefat ettikten sonra sahih olduğu ve bunlarla amel etmediği ortaya çıkan hadisleri ne yapayım? dersen, cevabım şudur: Yapman gereken hadislerle amel etmektir. Çünkü imanım bunlara ulaşsaydı ve ona göre sahih olsaydı, belki bunlarla amel etmeyi sana emrederdi. Çünkü imamların hepsi şeriatin esiridir. Bunu yapan da iki eliyle hayrı kucaklamış olur. Kimde; "İmamım onunla amel etmedikçe bir hadisle amel etmem" derse hayrın çoğunu elinden kaçırır. Nitekim mezhep mukallitlerinin çoğunluğunun durumu böyledir. Halbuki yapmaları gereken imamlarının vasiyetini yerine getirmek üzere ondan sonra sahih olduğu ortaya çıkan her hadisle amel etmekti. Çünkü bizlerin onlar hakkındaki kanaatimiz şudur: Şayet onlar yaşasalardı ve onlardan sonra sahih olduğu ortaya çıkan bu hadisleri elde etselerdi hadisleri esas alır ve onlarla amel ederlerdi. Yapmış oldukları bütün kıyasları da, söylemiş oldukları sözleri de terkederlerdi.

[6]        İbn Abdilberr, el-Câmi (2/32). Ondan da İbn Hazm Usulü'l-Ahkam (6/149), yine el-Fellâni (s. 72)

[7]        Bu sözün İmam Malik'e nisbeti müteahhir alimler arasında meşhurdur. İbn Abdilhadi, İrsâdû's-Salik (1/227)'te sahih olduğunu söylemiştir. İbn Abdilberr el-Câmi (2/91)'de İbn Hazm Usulü'l-Ahkam (6/145, 179)'da el-Hakem b. Uteybe ve Mücahid'in sözü olarak rivayet etmişlerdir. Takıyuddin es-Subki de el-Fetava (1/147)'da İbni Abbas'tan rivayet etmiş ve çok güzel bir söz olduğunu belirtmiştir. Ardından şöyle demiştir:

Bu sözü İbn Abbas'tan Mücahid, onlardan da İmam Malik almıştır ve ondan meşhur olmuştur.

Derim ki: Onlardan da İmam Ahmed almıştır. Ebu Davud Mesailu'l-İmam Ahmed s. 276'da diyorki: Ahmed'in şöyle dediğini işittim: Rasulullah (s.a.v) dışındaki herkesin muhakkak sözlerinden alınır da, bırakılır da...

[8]        İbn Ebi Hatim, el-Cerh ve't-Tadil'in mukaddimesi s. 31,32. Ayrıca Beyhaki Sünen'de (1/81)'de rivayet etmiştir.

[9]        İbn Hazm (6/118) diyor ki: "Taklid edilen fukahanın kendileri taklidi reddetmişlerdir. Talebelerini taklidden nehyetmişlerdir. Bu hususta en titizleri İmam Şafii'ydi. Sahih hadislere tabi olmak ve delilin gerektirdiğiyle amel etmek hususunda başkalarından daha açık ifadelerde bulunmuştur. (Ayrıca) herşeyde taklid edilmekten de beri olduğunu belirtmiştir. Bunu da açık bir şekilde ifade etmiştir. Allah ecrini bol bol versin, bir çok hayrın sebebi olmuştu."

[10]       İbnu'l-Kayyim 2/361, el-Fellani s.68)

[11]       el-Heravi Zemmü'l-Kelam 3/47/1, Hatib el-İhticac bi'ş-Şafii 8/2, İbn Asakir 15/9/1, Nevevi el-Mecmu' 1/63, İbnu'l-Kayyim 2/361, Fellani s.100 ikinci rivayeti ise Ebu Nuaym el-Hilye (9/107)'de, İbn Hibban sahihinde (3/284) sahih bir senedle rivayet etmiştir.

[12]       Nevevi, a.g.e. Şa'rani (1/57) (Hakim ve Beyhaki'ye nispet ederek) Cellani (s.107) (rivayet etmişlerdir). Şarani diyor ki: "İbn Hazm dedi ki: Yani ona veya başka alimlere göre sahih olursa"

Derim ki: Bundan sonra gelen sözünde bunu açık bir şekilde ifade etmiştir. Nevevi özetle şunu söyler: "Mezhep alimlerimiz bununla, tesvib hastalık özründen dolayı ihramdan çıkmayı şart koşmak meselelerinde amel etmişlerdir. Bu meseleler dışında başka meseleler vardır. Mezhep kitaplarında olduğu gibi... Mezhebimizden hadise dayanarak fetva verdiği nakledilenlerden bazıları: Ebu Yakub el-Buvayti, Ebu'l-Kasım ed-Dâreki...dir. Bunu kullanan muhaddis arkadaşlarımız da: İmam Ebu Bekr el-Beyhaki vb. dir. Mezhebimizin eski mensuplarından bazıları, bir meselede hadis bulurlarsa, Şafii'nin mezhebi de o hadise muhalif ise hadisle amel eder ve ona dayanarak fetva verirlerdi. Ek olarak şunu söylerlerdi: "Şafii'nin mezhebi hadise muvafık olan şeydir."

Şeyh Ebu Amr diyor ki: Şafiilerden biri mezhebine muhalif bir hadis görürse bakar: Eğer mutlak manada -veya o bab yahut meselede- içtihadi unsurları haiz ise bağımsız olarak o hadisle amel edebilir. İçtihadi unsurları haiz değilse ayrıca hadise muhalefet etmek ağrına gidiyorsa ve hadise muhalefet etmeye sadra şifa bir cevap bulamıyorsa, Şafii dışında bir imam o hadisle amel etmişse, o da onunla amel edebilir. Bu da ona imamının mezhebini bırakma da mazeret olur. Bu söylediği güzel bir şeydir. Allah doğrusunu bilir.

Derim ki: Ortada İbnu's-Salah'ın değinmediği bir suret daha var. O da: Eğer hadisle amel eden kimseyi bulamazsa, böyle bir durumda ne yapar? Bu soruya Takıyyuddin es-Subki: Mana "Kavli'ş-Şafii... ize sahhel hadis" (c.3, s.102)’de şöyle cevap vermiştir:

"Bana göre evla olan hadise tabi olmaktır. Kişi kendini Rasulullahın huzurunda ve hadisi ondan işittiğini farzetsin, amel etmekten geri kalabilir mi? Allah'a yemin olsun ki hayır. Herke de anladığı miktarla mükelleftir.

Bu konunun izahını ve tamamını İ'lamu'l-Muvakkiin (2/302,370), el-Fellâni'nin: "İkaz'ü Himemi Uli'l-Ebsar, liliktidâi bi-seyyidil-muhacirin ve'l-ensar ve tahzirihim ani'l-ibtidâi'ş-Şâi fi'l-kura ve'l-emsar min taklidi'l-mezahib maa'l-hamiyyeti ve'l-asabiyyeti beyne fukahai'l-emsar" adlı eserinde bulabilirsin. Bu kitap da konusunda eşsiz bir kitaptır. Hakkı seven her kişinin bunu anlayarak ve üzerinde titizlikle durarak okuması gerekir.

[13]       Burada hitap İmam Ahmed b. Hanbel'e yöneliktir. Bunu, İbn Ebi Hatim Adabü'ş-Şafii (s.94-95)'de Ebu Nuaym el-Hilye'de (9/106) Hatib el-İhticac biş-Şafii (1/8)'de, ondan da İbn Asakir (1/9/15) İbn Abdilberr el-İntikâ (s.75)'de İbnü'l-Cevzi Menakibu'l-İmam Ahmed (s.499)'de, Herevi (2/47)'de, -üç yoldan Abdullah b. Ahmed b. Hanbel'den o da babasından, Şafii ona şöyle dedi... şeklinde- rivayet etmişlerdir. Ondan geldiği sahihtir. Bu yüzden İbnu'l-Kayyim İ'lam (2/325) Fellani'de el-İkaz (s.152)'de bu nisbetin kesin olduğunu belirtmiştir. Ardından diyor ki:

                                                                                                                              "Beyhaki diyor ki: Bu yüzden Şafii'nin hadisi esas alması çoktur. Yani o, Hicaz, Şam, Yemen ve Irak ehlinin ilmini cem etmiştir. Tolerans tanımadan ve kendi beldesinin ehlinin mezhebine uyana meyletmeden sahih gördüğü her hadisi almıştır. Hakkı her gördüğü yerde... Ondan önce gelenler arasında sadece beldesinin mezhebiyle yetinip, muhalif olan sahihleri öğrenmek için çalışmayanlar vardır. Allah bize de, ona da mağfiret etsin.

[14]       Ebu Nuaym el-Hilye 9/107, Harevi 1/47, İbnu'l-Kayyim, İ'lamu'l-Muvakkiin 2/363, Fellani s.104

[15]       İbn Ebi Hatim Adabu'ş-Şafii s. 93. Ebu'l-Kasım es-Semerkandi "el-Emali, Ebu Hafs el-Müeddip Münteka (1/234) Ebu Nuaym el-Hilye (9/106) İbn Asakir (1/10/15) de sahih senedle rivayet etmişlerdir.

[16]       İbn Ebi Hatim s.93 Ebu Nuaym ve İbn Asakir (2/9/15) sahih bir senedle rivayet etmişlerdir.

[17]       İbn Ebi Hatim s. 93-94

[18]       İbnu'l-Cevzi, el-Menakib s.192

[19]       el-Fellani s.113, İbnu'l-Kayyim, İ'lam 2/302

[20]       Ebu Davud, Mesailu'l-İmam Ahmed, s. 276-277

[21]       İbn Abdilberr, el-Câmi' 2/149

[22]       İbnu'l-Cevzi s.182

[23]       Nisa 65

[24]       Nur 63

[25]       Derim ki: Bunu hatta babalarına ve alimlerine karşı yapmışlardır. Nitekim Tahavi Şerh Meani'l-Asar (1/372), Ebu Ya'la Müsned'inde (3/1317) ricali sika olan ceyyid bir senedle Salim b. Abdillah b. Ömer'den rivayet ettiler ki (Salim) diyor ki:

"Mescidde İbn Ömer'le otururken Şamlılardan bir adam geldi ve ona hac zamanına kadar umreden faydalanmayı sordu? İbn Ömer dedi ki: Bu güzel bir şeydir. Adam dedi ki: "Ancak baban bunu nehyediyordu." Adama şöyle dedi: "Yazıklar olsun sana! Rasulullah (s.a.v) bunu yapmışken babam bunu nehyetse, sen kimin Rasulullahın emrine mi, babamın nehyine mi uyarsın? Dedi ki: "Rasulullahın emrine." Adama dedi ki: "Hadi kalk, git." İmam Ahmed (no: 5700) benzerini rivayet etmiştir. Tirmizi de (2/82) sahih olduğunu söylemiştir. İbn Asakir (1/51/7), İbn Ebi Zib'den şunu rivayet eder. Dedi ki: Sa'd b. İbrahim (yani Abdurrahman b. Avf'ın oğlu) bir adam hakkında Rabia b. Ebi Abdirrahman'ın görüşüne dayanarak hüküm verdi. Ben de ona verdiği hükme muhalif Rasulullahın bir haberini aktardım. Bunun üzerine Sa'd, Rabia'ya dedi ki: Bu İbn Ebi Zi'b. Bana göre sika (güvenilir) biridir. Bana da Rasulullahtan verdiğim hükme muhalif bir haber naklediyor. Rabia ona dedi ki: Sen içtihad ettin ve hükmünü verdin. Sad ise cevaben şöyle dedi: "Ne acayib bir durum! Sad'ın hükmünü uygulayacağım da Rasulullah (s.a.v)'in hükmünü uygulamayacağım. Hayır, hayır. Sad'ın hükmünü reddedecek, Rasulullah (s.a.v)'in hükmünü yerine getireceğim. Bu sefer Sad davayı yazdığı kararnameyi getirtti ve yırttı. Ardından adamın lehine hüküm verdi."

[26]       Derim ki: Bilakis ecir bile alacaktır. Çünkü Rasulullah (s.a.v) buyuruyor ki: "Hakim içtihad eder de isabet ederse ona iki ecir vardır. Hüküm verirken içtihad eder de hata ederse ona da bir ecir vardır. Buhari-Müslim rivayet etmişlerdir.

[27]       İkazu'l-Himem'in talikinde nakletmiştir. s.93

[28]       el-Fellani s. 99




                      Previous article                       Next article




Bookmark and Share


أضف تعليق