عربي English עברית Deutsch Italiano 中文 Español Français Русский Indonesia Português Nederlands हिन्दी 日本の
Knowing Allah
  
  

   



Kitabın konusu, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in namaz ile ilgili hidâyetini izahla alâkalı olunca, daha önce zikrettiğim sebepten dolayı belirli bir mezhebe kayıtlı kalmadım. Bilakis burada sadece Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sabit olanı verdim. Nitekim bu eskiden de,[1] şimdi de[2] muhaddislerin mezhebidir.

Nitekim şair ne güzel söylemiştir: [3]

“Hadis ehli Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in ehlidir

Nefsiyle beraber olmasalar da nefesiyle beraberdir”

İşte bundan dolayı kitap -konumuzla alâkalı olup- hadis ve (bütün mezhepleriyle) fıkıh  kitaplarında dağınık bir halde bulunan meseleleri -inşaallah- biraraya getirecektir. Şu kadar var ki bunda mevcut olan hak, hiçbir kitap ve mezhepte mevcut değildir. Bununla amel eden -Allah'ın izniyle- Allah Teâlâ'nın hidâyet ettiklerinden biri olur. “Allah, ihtilaf ettikleri konuda iman edenleri hak olana izniyle iletmiştir. Allah dilediklerini dosdoğru yola hidâyet eder.”

Sonra ben bunu, yani sahih sünnete sarılmayı kendime bir metod olarak alınca (nitekim bu kitabımda ve daha sonra neşredilecek kitaplarımda bu metod üzerinde yürüdüm), çok iyi biliyordum ki, yaptığım iş, bütün cemaat ve mezhepleri razı etmeyecek. Bilakis çokları eleştiri oklarını ve tenkid kalemlerini bana yöneltecek. Tabi bunun bana bir zararı yoktur. Çünkü ben şunu da iyi biliyorum: “İnsanları razı etmek ulaşılmaz bir gayedir.” Ayrıca Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-buyuruyor ki: “Kim Allah'ı öfkelendirerek insanları razı ederse Allah da onu insanlara havale eder.”[4]

Şair ne güzel de söylemiştir:

“Tenkidçinin sözünden kurtulacak değilim

Bir mağarada veya ıssız bir dağda olayım

İnsanlardan kim kurtulur sağ-salim

Saklansa da altında kartal kanatlarının”

Ancak Allah Teâlâ'nın mü'minlere emrettiği ve  Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in beyan ettiğinin en doğru yol olduğuna olan inancım bana yeter. Nitekim sahâbîlerin, tabiîlerin ve -bugün müslümanların çoğunluğunun tâbi olduğu- dört imamın da aralarında bulunduğu sonra gelen imamların takip ettiği yol budur. Hepsi de sünnete sarılma ve ona başvurma, ona muhalif olan sözleri de -söyleyeni ne kadar yüce olsa da- terk etme hususunda ittifak etmişlerdir. Çünkü Onun -sallallahu aleyhi ve sellem-şanı daha yüce, yolu en doğrudur. Bundan dolayı hadise sarılma hususunda onların yoluna uydum, emirlerine tâbi oldum. Başkalarının sözlerine muhalif de olsa… Benim bu doğru yolu metod olarak almamda ve kör taklitten kaçınmamda bu emirlerin büyük etkisi olmuştur. Allah onlardan razı olsun.

 



[1]        Ebu'l-Hasenât el-Leknevi "İmamu'l-Kelam fîma yetealleku bi'l-kıraeti helfe'l-imam" adlı kitabında (156) diyor ki:

"İnsaf gözüyle bakan, taassuptan kaçınarak fıkıh ve usul denizlerine dalan, yakini bir şekilde bilir ki alimlerin ihtilaf etmiş oldukları asli ve fer'i meselelerin çoğunluğunda, muhaddislerin mezhebi diğerlerinin mezhebinden daha kuvvetlidir. Ben de her ihtilaflı meseleye baktığımda görüyorum ki muhaddislerin görüşü doğruya daha yakındır. Nasıl olmasın ki? Onlar değil mi ki, Rasulullah (s.a.v)'in varisleri ve şeriatinin hakiki bekçileridir. Allah bizleri onlarla birlikte haşretsin, onların yolu ve sevgisi üzerine öldürsün."

[2]        Sübkî "el-Fetava"da (1/148) diyor ki:

"Muhakkak ki müslümanların en önemli işleri namazdır. Her müslümanın buna ihtimam göstermesi vaciptir. Onu eda etmeyi ve şiarlarını ikame etmeyi muhafaza etmelidir. Namazla ilgili hakkında icma olan hususlar var ki bunlardan kaçış yoktur. Bazı meseleler de var ki alimler vücubiyeti hakkında ihtilaf etmişlerdir. Bu hususta doğruyu bulmanın yolu iki husustur: Mümkünse ihtilaftan çıkma yolunu araştırmalı, değilse Rasulullahtan sahih olarak nakledilene bakmalı ve ona bağlanmalı. Eğer bunları yaparsa namazı doğru, sevaba layık ve Allah'u Teala'nın "kim Rabbiyle buluşmayı ümid ediyorsa salih bir amel işlesin" buyruğunun kapsamına girmiş olur."

Bende derim ki: İkinci yol evla hatta vaciptir. Çünkü birinci yol -mümkün olmamasına ek olarak- Rasulullahın: "Ben nasıl namaz kılıyorsam siz de öyle kılın." emrini gerçekleştirmez. Çünkü böyle bir durumda namazı kesinlikle Rasulullah (s.a.v)'in namazına muhalif olacaktır.

[3]        el-Hasan b. Muhammed en-Nesevi'nin şiirlerindendir. Hafız Ziyauddin el-Makdisi "Fadlu'l-Hadis ve Ehlihi" de rivayet etmiştir.

[4]        Tirmizi, Kudâi, İbn Beşran rivayet etmişlerdir. Hadisin senedi ile ilgili açıklamaları "Şerhu'l-Akideti't-Tahaviyye"nin hadislerinin tahricinde ayrıca "es-Sahiha"da (2311) yaptım. Orada bunu mevkuf olarak rivayet edenlerin hadise zarar vermediğini, İbn Hibban'ın buna sahih dediğini söylemiştim.

Kitabın konusu, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in namaz ile ilgili hidâyetini izahla alâkalı olunca, daha önce zikrettiğim sebepten dolayı belirli bir mezhebe kayıtlı kalmadım. Bilakis burada sadece Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sabit olanı verdim. Nitekim bu eskiden de,[1] şimdi de[2] muhaddislerin mezhebidir.

Nitekim şair ne güzel söylemiştir: [3]

“Hadis ehli Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in ehlidir

Nefsiyle beraber olmasalar da nefesiyle beraberdir”

İşte bundan dolayı kitap -konumuzla alâkalı olup- hadis ve (bütün mezhepleriyle) fıkıh  kitaplarında dağınık bir halde bulunan meseleleri -inşaallah- biraraya getirecektir. Şu kadar var ki bunda mevcut olan hak, hiçbir kitap ve mezhepte mevcut değildir. Bununla amel eden -Allah'ın izniyle- Allah Teâlâ'nın hidâyet ettiklerinden biri olur. “Allah, ihtilaf ettikleri konuda iman edenleri hak olana izniyle iletmiştir. Allah dilediklerini dosdoğru yola hidâyet eder.”

Sonra ben bunu, yani sahih sünnete sarılmayı kendime bir metod olarak alınca (nitekim bu kitabımda ve daha sonra neşredilecek kitaplarımda bu metod üzerinde yürüdüm), çok iyi biliyordum ki, yaptığım iş, bütün cemaat ve mezhepleri razı etmeyecek. Bilakis çokları eleştiri oklarını ve tenkid kalemlerini bana yöneltecek. Tabi bunun bana bir zararı yoktur. Çünkü ben şunu da iyi biliyorum: “İnsanları razı etmek ulaşılmaz bir gayedir.” Ayrıca Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-buyuruyor ki: “Kim Allah'ı öfkelendirerek insanları razı ederse Allah da onu insanlara havale eder.”[4]

Şair ne güzel de söylemiştir:

“Tenkidçinin sözünden kurtulacak değilim

Bir mağarada veya ıssız bir dağda olayım

İnsanlardan kim kurtulur sağ-salim

Saklansa da altında kartal kanatlarının”

Ancak Allah Teâlâ'nın mü'minlere emrettiği ve  Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in beyan ettiğinin en doğru yol olduğuna olan inancım bana yeter. Nitekim sahâbîlerin, tabiîlerin ve -bugün müslümanların çoğunluğunun tâbi olduğu- dört imamın da aralarında bulunduğu sonra gelen imamların takip ettiği yol budur. Hepsi de sünnete sarılma ve ona başvurma, ona muhalif olan sözleri de -söyleyeni ne kadar yüce olsa da- terk etme hususunda ittifak etmişlerdir. Çünkü Onun -sallallahu aleyhi ve sellem-şanı daha yüce, yolu en doğrudur. Bundan dolayı hadise sarılma hususunda onların yoluna uydum, emirlerine tâbi oldum. Başkalarının sözlerine muhalif de olsa… Benim bu doğru yolu metod olarak almamda ve kör taklitten kaçınmamda bu emirlerin büyük etkisi olmuştur. Allah onlardan razı olsun.

 



[1]        Ebu'l-Hasenât el-Leknevi "İmamu'l-Kelam fîma yetealleku bi'l-kıraeti helfe'l-imam" adlı kitabında (156) diyor ki:

"İnsaf gözüyle bakan, taassuptan kaçınarak fıkıh ve usul denizlerine dalan, yakini bir şekilde bilir ki alimlerin ihtilaf etmiş oldukları asli ve fer'i meselelerin çoğunluğunda, muhaddislerin mezhebi diğerlerinin mezhebinden daha kuvvetlidir. Ben de her ihtilaflı meseleye baktığımda görüyorum ki muhaddislerin görüşü doğruya daha yakındır. Nasıl olmasın ki? Onlar değil mi ki, Rasulullah (s.a.v)'in varisleri ve şeriatinin hakiki bekçileridir. Allah bizleri onlarla birlikte haşretsin, onların yolu ve sevgisi üzerine öldürsün."

[2]        Sübkî "el-Fetava"da (1/148) diyor ki:

"Muhakkak ki müslümanların en önemli işleri namazdır. Her müslümanın buna ihtimam göstermesi vaciptir. Onu eda etmeyi ve şiarlarını ikame etmeyi muhafaza etmelidir. Namazla ilgili hakkında icma olan hususlar var ki bunlardan kaçış yoktur. Bazı meseleler de var ki alimler vücubiyeti hakkında ihtilaf etmişlerdir. Bu hususta doğruyu bulmanın yolu iki husustur: Mümkünse ihtilaftan çıkma yolunu araştırmalı, değilse Rasulullahtan sahih olarak nakledilene bakmalı ve ona bağlanmalı. Eğer bunları yaparsa namazı doğru, sevaba layık ve Allah'u Teala'nın "kim Rabbiyle buluşmayı ümid ediyorsa salih bir amel işlesin" buyruğunun kapsamına girmiş olur."

Bende derim ki: İkinci yol evla hatta vaciptir. Çünkü birinci yol -mümkün olmamasına ek olarak- Rasulullahın: "Ben nasıl namaz kılıyorsam siz de öyle kılın." emrini gerçekleştirmez. Çünkü böyle bir durumda namazı kesinlikle Rasulullah (s.a.v)'in namazına muhalif olacaktır.

[3]        el-Hasan b. Muhammed en-Nesevi'nin şiirlerindendir. Hafız Ziyauddin el-Makdisi "Fadlu'l-Hadis ve Ehlihi" de rivayet etmiştir.

[4]        Tirmizi, Kudâi, İbn Beşran rivayet etmişlerdir. Hadisin senedi ile ilgili açıklamaları "Şerhu'l-Akideti't-Tahaviyye"nin hadislerinin tahricinde ayrıca "es-Sahiha"da (2311) yaptım. Orada bunu mevkuf olarak rivayet edenlerin hadise zarar vermediğini, İbn Hibban'ın buna sahih dediğini söylemiştim.




                      Previous article                       Next article




Bookmark and Share


أضف تعليق